Dersim’de karlı, soğuk ve ıssız sabah. Sewuşen, bütün geceler gibi o geceyi de sokakta geçirmişti. Kar ve soğuk havaya alışıktı. Ancak bu ıssızlık? Bu normal değildi. Dükkanlar kapalıydı ve sokaklarda hiç kimsecikler yoktu. Kimseye kötü bir söz etmemiş, sataşıp saldırmamış Sewuşen, korku ve endişe içinde karakolun kapısına dayanıyor. Bulduğu taşları karakola fırlatıyor. Kimseyle konuşmayan Sewuşen, karakola doğru taş fırlatırken, Zazaca bağırır: “Ne yaptınız halkıma? Hangi derede katlettiniz?”
Halbuki o gün nüfus sayımı olduğu için Dersim zorunlu olarak eve kapanmıştır. Dersimliler kadar polisler de tanıyor Sewuşen’i. Sözle teskin edemeyince onu da yanlarına alarak birkaç eve götürürler. Sewuşen insanların yaşadığına gözleriyle tanıklık edince ancak sakinleşir.
Dersim’de Sewuşen’i kime sorsanız bu efsaneyi anlatır. Belki sadece bu efsanedir Sewuşen’in Dersim’de bu kadar sevilmesinin nedeni. Yoksa sokaklarda yatıp kalkan, teklifsizce lokantalara girip karnını doyuran, yoldan geçenin elindeki sigarayı aynı şekilde teklifsizce alıp içen, kimseyle konuşmayan Sewuşen neden sevilsin ve Dersim’in çarşı merkezine heykeli dikilsin?
Ne zaman Dersim’e gitsem Sewuşen’in heykelini ziyaret ederim. Uzun uzun bakarım, fotoğrafını çekerim, elinde tuttuğu sigaraya eşlik eder ve aklından nelerin geçtiğini düşünürüm. Yalnızsam mutlaka, “Bu kimin heykeli?” diye sorarım bir Dersimliye. Sorduğum herkes, istisnasız sevgiyle ve özlemle söz eder Sewuşen’den.
Yıllar içinde bu sevgi dolu sözlere alıştım. Yıllar içinde kimsenin, özellikle gençlerin Sewuşen’in esasında kim olduğunu bilmediğini de öğrendim. Sewuşen rivayetlerle Dersimlilerin hafızasına kazınmış, efsaneleşmiş bir isimdir.
Bu nedenle, yukarıdaki anlatıda olduğu gibi, onunla ilgili anlatılanların ne kadarı doğrudur, bilmemiz mümkün değildir. Mevzuyu ya da Sewuşen’i güzel ve hatta vazgeçilmez yapan budur galiba. Değil mi ki hepimizin, her topluluğun sevgiyle sarılmak istediği bir isim, bir hatıra vardır, işte Dersim Sewuşen’i bu duyguyla kucaklıyor.
O, SADECE İYİ İNSANLARDAN BİR ŞEY ALIR
Yazıyı yazarken, Dersim’in taşını toprağını, tarihini kültürünü çok iyi bilen Cemal Taş’ı aradım. Taş, Sewuşen’le ilk tanışmasını şöyle anlattı:
“Karlı bir kış günü restoranda, arkam kapıya dönük oturuyordum. Ama karşımdaki aynadan içeri girenleri görebiliyorum. Bir süre sonra içeri bir girdi. Kıyafeti pek düzgün değildi. Adam doğrudan benim oturduğum masaya geldi. Kadehimi alıp içti. Ben şaşkınlık içinde ona bakarken elini sigara peketime uzattı. Elini tuttum, biri benimle dalga geçiyor sandım. O zaman restoranın sahibi, ‘Cemal’ diye seslenerek bize doğru geldi. Adam, ‘Ne yapıyorsun? Sewuşen’in eli tutulur mu? O ancak iyi biri olduğunu hissettiği insanlardan bir şey alır. Ancak iyi insanlarla konuşur’ dedi. Sewuşen bu arada sigarasını aldı, geldiği gibi sessizce gitti. Sewuşen’le işte böyle tanışmış oldum.”
Sewuşen’in girdiği eve bereket getirdiğine inanılırmış ve bu yüzden gittiği evlerin kapısı sonuna kadar açılırmış. Hiçbir lokantadan aç, hiçbir mağazadan elbisesiz çıkmamıştır.
Seçim dönemlerinde siyasi partiler seçim çalışmaları için mekan tutarlar, bilindiği gibi. Sewuşen hangi seçim bürosuna uğrasa, bürodakiler bayram yaparmış. Çünkü Sewuşen’in ayağının uğurlu geleceğine ve seçimi kesinlikle kazanacaklarına inanırlarmış.
Bütün bu rivayetlere Dersimliler gerçekten inanıyor. Yıllar içinde buna alıştım. Bence siz de alışın ve Dersimlilerin Sewuşen’le ilgili söylediklerini can kulağıyla ve hürmetle dinleyin.
Yaşar Kemal’in ‘Yer Demir Gök Bakır’ romanını okuyanlar hatırlayacaktır. Adil Efendi’ye borçlu sefalet içindeki köylüler o kadar büyük korku yaşarlar ki tutunacak dal olarak Taşbaş’a sarılır, onu evliya mertebesine çıkarırlar. Sewuşen, kim bilir neden, bana Taşbaş’ı hatırlatıyor. Bu benzetmenin belki tek nedeni şudur: Dersim’de, Dersimliler için karakola taş fırlatacak bir şahsiyete ihtiyaç vardır ve o da Şewusen olmuştur. Bu da, eninde sonunda bir direnişi imlediği için, kötü bir şey değildir.
PEKİ, KİMDİR SEWUŞEN?
Başa dönecek olursak. Adına şarkılar yazılan, belgeseller çekilen, heykeli dikilen Sewuşen kimdir?
Dersimliler için Dersim’in değerlerindendir Sewuşen. Gerçek adı Hüseyin Tatar’dır ve 1930 doğumludur. Kureyşan aşiretindendir. Mazgirt ilçesinin Beydamı köyündendir. İyi bir duvar ustası olduğu, askere gidip geldikten sonra ruh sağlığını yitirdiği söylenir.
Gerçekten de askerdeyken ya da daha sonra ruh sağlığını yitirmiş olabilir. Ama şu rivayete ne demeli? Sewuşen’in 1938 katliamına tanıklık ettiği, birçok akrabasının, köylüsünün gözleri önünde katledildiği söylenir. Bu katliama tanıklık eden insan, nasıl sağlıklı bir ruha sahip kalabilir? Karlı bir Dersim sabahı sokakları boş görünce neden karakolu taşladı Sewuşen? “Ne yaptınız halkıma?” diye sorarak?
Sewuşen kimdir? Bu soruya verilecek en doğru cevap, “Dersim’dir” olmalı. Hüseyin Tatar’ı Sewuşen mertebesine çıkaran Dersim acılarının özetidir Sewuşen.
Zaten Ferhat Tunç’un şarkısı da Dersim’in acılarını Sewuşen adıyla somutlar nitelikte değil midir?
“Ah bira, bira, birayê Dersîm
Ahı divana kaldı, adı Sewuşen.”
BENİ ANCAK BİR DELİ ÖLDÜREBİLİR
Sewuşen’in, “Beni bir deli öldürecek” dediği rivayet edilir. Yine karlı bir kış günü sokakta uyuyan Sewuşen, başına taşla vurularak öldürülür. Onu öldüren Dersimli değildir. Dersim’e atanmış şizofren bir öğretmendir.
Sewuşen’in cenazesine bütün Dersim katılır.
Dört mevsim baktım Sewuşen’in heykeline. Ona yaz aylarında gölge, karlı kış günlerinde sığınılacak saçak olan ağaçla birlikte Dersim 38’i düşünüyorlar hissi boşuna gelip yakalamıyor insanı. Hafif kamburu, dalgın ve düşünceli bakışları, parmaklarının arasındaki sigara upuzun bir acının anlatımı gibidir.
Peki, Sewuşen’in heykelini kim yaptı?
DERİKLİ XETO Û REMO KARDEŞLERİN HEYKELİ
Yazıyı yukarıdaki soruyla bitirecektim. Ancak Mardin Derikli Xeto ve Remo kardeşleri de hatırlatmasam haksızlık olacaktı.
Xeto (Hatip) ile Remo (Ramazan) kardeşler fiziksel olarak zayıf, zihinsel olarak engelli insanlardı. Deriklilerin çok sevdiği kardeşlerin heykelleri yıllar önce belediye tarafından yaptırılıp Cumhuriyet Meydanı’na dikilmişti. Heykel estetiği olarak başarılı bir çalışma olduğunu düşündüğüm heykel, Şahebettin Nebioğlu imzasını taşıyordu.
Remo heykeli göremeden vefat etmişti. Heykeli gören Xeto’nun ise, “Mezarımı kim dikti?” dediği rivayet edilir.
İşte bu heykel, “onaracağız” denilerek kayyım tarafından kaldırılmış. Akıbeti bilinmese de heykelin bir yıldır depoda tutulduğu söyleniyor.